Provokasyona rağmen Rusya, Çin ve İran

Posted by

Bir önceki yazıda irdelediğimiz “ABD dünyadan elini ayağını çektikten sonra” önermesinin birkaç muhtemel sonucundan biri, “Her koyun kendi bacağından asılır” anlamında, “ABD koruması olmadan, her ülke kendi başının çaresine bakar” yargısıdır. Bu ifadeyi sözüm-ona Türkiye uzmanlarının NeoCon dergilerinde, sözüm-ona analizlerinde, şu tamamlayıcı cümleyle birlikte görüyoruz:

“Rusya’nın Kuzey Avrupa’da eli çok meşgul olacağı için, Türkler Rusya’dan korkmadan, Kafkaslar ve Hazar’ın kuzeyi ile doğusuna açılmalıdır.”

Evet, Rusya (örneğin İran-Suriye denklemindeki gibi) fahiş hatalar ülkesidir. Sovyetler’den miras kalma “küresel çapta egemen büyük devlet” psikozuna zaman zaman kapılabilmektedir. Ve evet, bu tutum ve davranışların yol açacağı yanlışlıklar, dünyanın büyük bir savaşın basamaklarında bulunduğu bu devrede bedeli ağır sonuçları getirebilir. Ancak bu provokasyon kokan hatırlatmalar, Türkiye ile Rusya’nın dengeli ilişkiler siyasetini bozmaya yönelik, mide bulandırıcı ihtimal hesapları, Türkiye’yi etkilemiyor.

Evet, yakın geçmişte bile hatalar olmuştur. Örnek isterseniz, bir Rus uçağının, Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle (ülkemizde beceriksiz bir siyasetçinin başbakanlık stajı yaptığı) 24 Kasım 2015’te vurulmasıyla başlayan ”durum”, hemen batıda “Türkiye ile Rusya arasında ciddi diplomatik ve askeri kriz” damgasını yemiş, ancak (başbakanın beceriksizliğini–belki başka hesapları bulunduğunu–fark eden) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat devreye girmesiyle çözülmüştü.

Bir başka örnek, kendi jeopolitik mahallesinde ve bunun çok daha ötesine ulaşan, başka dile tercümesi nerede ise imkansız “Gönül coğrafyası” dediğimiz etki alanındaki Uygurlara, resmi Çin ziyareti sırasında ağırlıklı yer ayıran Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın temaslarının Çin yetkililerde olumsuz izlenim yarattığı ve Türkiye’nin bu tepkiye tepki olarak, Çin’den alınan otomotiv ürünlerine ilave vergi koyduğu yorumlarıdır. Bu yorumlar o kadar sağlam bilgiye dayanır biçimde kaleme alınmış ki, nerede ise Çin ile Türkiye’nin arasının açıldığı izlenimini edinebilirsiniz.

Her şeyden önce, Çin’in Amerika’nın en büyük rakibi ve azılı hasmı olduğunu sanan bir grup uzman, ABD’de sadece NeoCon’ların provoke etmeye çalıştığı Uygur Meselesinin Türkiye-Çin ilişkilerinde en hayati kriter olduğu kanısını yaymaya çalışıyor. Oysa 2012’de Çin gezisine Urumçi’de Uygurlarla başlayan Erdoğan, Uygur ve diğer Türk ve Müslüman halkın durumunu Çinli yetkililerle sürekli gündemde tutmuştur. Dışişleri Bakanı Fidan da öyle yaptı.

Bir kere şunu anlamak zorunda herkes: Türkiye, bölgesinde ve etki alanında bir “büyük güç” olmuştur; hiçbir ülkeyle ilişkisinde minnet etme, boyun eğme konumunda olmuyor, olamaz. Eğer Çin Türkiye’ye, aldığından fazla mal satıyorsa, Türkiye o alanda (örneğin otomobil ve otomotivde) koruyucu önlemler alabilir.

İran’da Başbakan Reisi’nin uğradığı üzücü kazadan sonra helikopter enkazının yerini belirlemeye TSK’nın yardımcı olduğu gerçeğini görmek istemeyen bir takım radikal Şii ve Fars milliyetçilerinin söylemleri üzerine “İran zaten bizim dostumuz olmadı” türünden iyiniyetli-uyarı niteliğinde de olsa analizler geliştirmek, stratejik ilişkilerde taktiksel manevralar için Türkiye’nin elini zora sokabilir.

ABD’nin küresel kovboyluktan vaz geçtiği bir dünya için ABD’liler hazırlanıyorsa, bizim seyirci olarak beklememiz uygun olmaz. Böyle bir ortamda, iyi niyetle de olsa, germek, gerilmek ise çok yersiz görünüyor.

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir